Sai Baba”nın Eşi ile Röportaj
7 Mart’taki mahkumiyet kararından hemen sonra, Sai Baba’nın eşi, öfkesini bir protesto açıklamasıyla dile getirmişti. Bundan iki gün sonra rediff.com yazarlarından Jyoti Punwani, kendisiyle görüştü. Vasantha Kumari, sorulara şu yanıtları verdi:
– Bu mahkumiyet kararını bekliyor muydunuz?
– Kesinlikle hayır. Şok yaşadım. Ona karşı hiçbir şey yok. Mahkemeyi yakından takip ettik. Sai Baba hastalığına rağmen mahkemeye katıldı. Savcılığın elinde somut hiçbir delil yoktu. Evimizden aldıkları her şeyi -Sai Baba’nın bilgisayarının hard diski, CD’ler, kitaplar- açık bir çantadan almışlardı. Yasaların öngördüğü şekilde kilit altında değildi. Sai Baba’nın olduğunu iddia ettikleri mektuplar ürettiler. Fakat bunun kanıtı neydi? Savcılığın sadece bir tane bağımsız tanığı vardı, geri kalanların hepsi polis ve polis yetkilileriydi. O tek tanık dahi polis zoruyla tanık olduğunu söyledi. Daha birçok nedenle beraat edeceğine dair umudumuz oluşmuştu.
– Şu anda sağlık durumu nasıl?
– Riskli. Daha 28 Şubat günü hastaneden taburcu olmuştu, ve 10 gün yatak istirahatı tavsiye edilmişti. Doktorlar seyahat etmesini yasaklamıştı. Kendisi nefes alamadığı ve göğüs ağrısı şikayetiyle başvuruda bulunmuştu ve bir gün boyunca yoğun bakım ünitesinde kalmıştı. İlk hapishane sürecinden kaynaklı safra kesesinde de taş bulunmuştu. Safra kesesindeki taşı aldırmak için ameliyat olmak zorundaydı; pankreans enfeksiyonu riski vardı.
Bu raporları mahkemeye sunduk. Yine de mahkeme sadece iki saatlik bir duruşma için orada olacağı konusunda ısrar etti. Kefaletle ilk kez serbest bırakıldığında sağlığı daha da kötüleşmişti. Daha önceleri hareketliydi; tekerlekli sandalyesinde kendi etrafında hareket edebiliyordu. Fakat hapishanede ilk kaldığı dönem, sol elindeki kas ve sinir sisteminin zarar görmesine neden oldu ve artık tekerlekli sandalyesini kendisi kontrol edemiyor.
Dışarı çıktığı günden beri, içeride ve dışarıda Delhi ve Hyderabad’daki hastane ya da fizyoterapideydi. Nefes darlığı, akciğer enfeksiyonu, kalp problemleri vardı. Buna rağmen, mahkeme heyeti kendisine acil olarak tedavisi, ilaç ve refakatçı sağlanması için hapishane yönetimine talimat göndermeyi reddetti. Mahkeme, hapishane müdürüne başvuru yapmasını avukattan istedi. Fakat hapishane müdürü, mahkemenin talimatına rağmen, ikinci hapishane döneminde başvuruyu reddetti. Şikayetini yapabilmek için yüksek mahkeme kararı almak zorunda kaldık.
– Peki siz, bunca şeyle % 50 maaşla nasıl baş edebildiniz? (Profesör Sai baba tutuklanmasının ardından çalıştığı üniversite tarafından açığa alındı ve bu süre içerisinde maaşının yüzde ellisini alabildi.)
– Ram Lal Anand Üniversitesine maaşının yüzde 75’inin verilmesi için defalarca kez başvuruda bulundum, çünkü annesi, kızımız ve ben, hepimiz ona bağlıyız maddi olarak. Fakat reddettiler.
– Neden bu kadar şiddetli cezalandırıldı? Kefaletle serbest bırakıldığında bir şey yaptı mı?
– Ne yapabilirdi ki? Çok hastaydı. Hala inanamıyorum, ne suç işledi? Yüzde 90 engelli bir kişiden neden bu kadar çok korkuyorlar? 24 saat sizin karşınızda üniversitede, öğretmenlik yapan bir kişi. Yeraltında değil. Kimseye hiçbir zarar vermedi. Ve siz ona ömür boyu hapis cezası verdiniz. Üniversite kampüsünde kadınları taciz eden serseriler dolanmakta, ama siz onlara hiçbir şey yapmıyorsunuz.
Sai Baba’nın sağlığını mahvettiğini gördüler ve nihayetinde ömür boyu hapis cezasıyla parmaklıkların arkasına attılar. Onun gücü neydi? Onun yapabildiği tek şey yazmak ve konuşmaktı. Fakat ona verdikleri mahkumiyet kararı onun ifade ettiği düşüncelerini ortadan kaldıramaz. Bu mahkumiyete karşı olduğunu herkes açıkça ifade ediyor. Osmaniye Üniversitesi öğrencileri bir basın konferansı düzenlediler. Jamia Milia öğrencileri bir miting organize ediyor. Kefaletle serbest bırakıldığında nereye gittiyse, öğrenciler yanına gelerek ona “Efendim, utanıyoruz, biz hiçbir şey yapamadık, fakat siz savaştınız” diyorlardı. “Siz bize ilham veriyorsunuz.” Onun mahkumiyetinden sonra, öğrencileri benden daha fazla öfkeliydiler.
– Annesi ve kızı bu mahkumiyet karşısında nasıllar?
– Annesi çok ağladı. Çocukluğundan bu yana onun fiziksel durumunu görüyordu, fakat buna rağmen bu kadar uzun bir yol kat ettiği için de mutluydu. Fakat şimdi onun daha fazla acı çekmesine dayanamayacağını söylüyor. Kalbinin çıkıp gideceğini hissediyor. Kızımız 19 yaşında, fakat son beş yıldır, o yaşına çok büyük sıkıntılar yüklendi.
– Eşiniz inandığı şeyler için çok ağır bedel ödedi. Onun bu şekilde konuşmasındansa susmasını istediğiniz oluyor mu hiç?
– Hayır. Çocukluğumuzdan beri, okulda, bize bazı değerler öğretildi. Anayasa’nın herkesin eşit olduğunu söylediğini öğrendik. Anayasa’ya saygılı olmamız öğretildi bize. Sai’nin yaptığı da buydu; Anayasa’ya aykırı hiçbir şey yapmadı o. Okulda ne öğrendiyse, onu uyguladı. Vazgeçmek isteseydi, yapabilirdi.
Evden ilk gözaltına alındığında, havaalanında ona “şu kağıdı imzala, seni serbest bırakacağız” dendi. Kağıtta ne yazdığını bilmiyordu, fakat imzalamayı reddetti. Yine geçen yıl, sağlık tedavisi yapmayı reddetmişler, o da kefaletle serbest bırakılmak için başvuru yapmıştı, onlarsa ona baskı yapmayı devam ettirdiler. Ona “hala geç değil, eğer imzalarsan özgür kalabilirsin” dediler. Fakat değerler diye bir şey var. Sai Baba edebiyat öğretmeniydi; ki edebiyat bazı değerleri içinde barındırır.
Bizi bu değerler yaşatır. Onlardan vazgeçersek nasıl yaşayabiliriz? O zaman bizimle bir ceset arasında nasıl bir fark kalır? (Özgür Gelecek)
No comments:
Post a Comment