ATİK | İşçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü 1 Mayıs; baskıya, sömürüye, emperyalist saldırganlığa, haksız savaşlara, dil, din, renk ve cinsiyet ayrımcılığına karşı, ortak mücadelenin çağrısı olmaya davam ediyor. Dünya işçi sınıfının, emekçilerin ve halkların 1 Mayıs bayramı kutlu olsun.
8 Saatlik iş günü talebiyle ilk kez 1856’da Avusturalya’da yakılan, 1880’lerde Amerika’ya oradan da Avrupa’ya sıçrayan mücadelenin kıvılcımı, artan sömürü ile birlikte büyüyerek, süreç içinde tüm baskı, sömürü, katliam ve ayrımcılıklara karşı da mücadeleye dönüştü. Kadınlar cephesinden de baskı, sömürü ve katliamların yanı sıra, özel olarak patriarkaya karşı mücadelenin de adı oldu 1 Mayıs. Çünkü patriarkal sömürü sistemi, kapitalizmin azgın çarklarının dişlileri arasında en fazla işçi
ve emekçi kadınların emeğini sömürmektedir
Bu yıl 1 Mayıs’ı, işçi sınıfına, ezilenlere yönelik saldırıların yoğunlaşarak sürdürüldüğü bir süreçte karşılamaktayız. Kan, can pahasına yıllarca verilen mücadeleler ile elde edilen 8 saatlik iş günü, bugün Avrupa’nın bir çok ülkesinde 12 saate çıkarılmaya çalışılmaktadır. Esnek çalışma, taşeronlaştırma ve kiralık işçilik devreye sokularak işçi ve emekçiler üzerindeki baskı ve sömürü katlanmaktadır. Emperyalist ülkelerde geliştirilen bu politikalar, kendilerine bağımlı yarı sömürgelerde kölece çalıştırma politikalarına dönüşmektedir. Hindistan, Pakistan, Bangladeş vb. ülkelerde dünyaca ünlü tekstil markaların üretiminde, çocuk ve kadın emeğinin sömürüsünde sınır tanınmadığını hepimiz biliyoruz. Keza sigortasız, günü birlik işlerin yaygınlaştığı, iş kazalarında yaşamlarını yitirenlerin çetelesinin artık tutulamadığı, gençliğin geleceksizliğe sürüklendiği, çocuk ve kadın emeğinin sömürüsünün arttığı, işsizliğin, yoksulluğun, Kürt halkına yönelik saldırıların/ inkâr ve imha politikalarının sınır tanımadığı Türkiye’de ise, politik krizin de yarattığı kaos ülkeyi yaşanmaz hale getirmektedir.
Başta Ortadoğu ve Afrika olmak üzere bir çok coğrafyada emperyalistlerin kendi aralarındaki Pazar kapışmasında halklar bir birine kırdırılmakta, yaşanan bölgesel savaşlarda milyonlarca insan yaşadıkları ülkeleri terk edip, göç etmek zorunda kalmaktadır. Yaşama tutunabilme umuduyla bir çok riski göze alarak yollara düşen insanlar, yollarda yaşamlarını yitirmekte, ucuz iş gücü olarak bir çok ülkede kölece çalıştırılmakta, kadınlar göç yollarında, köle pazarlarında satılmaktadır. Avrupa’ya gelebilen mülteciler ise, başta devletlerin ırkçı politikaları olmak üzere, ırkçı saldırılara maruz kalmakta, hatta yaşamlarını yitirmekteler. Mülteci çocuklar, çocuk tacirlerine, organ mafyalarına satılmak üzere kaçırılmaktalar. Bugün Avrupa’da kaydı yapılmış 10.000 in üzerinde mülteci çocuğun kayıp olmasına rağmen, yetkililer bu çocukların akıbetini araştırmakta oldukça keyfi davranmaktalar…
Ezenlerle ezilenler arasında ki çelişkinin giderek derinleştiği bu süreçte, uluslararası alanda işçi ve emekçilerin dipten gelen dalgası da yüzeye vurmaya başlamıştır. Venezuella’da hükümet karşıtı protestolar, ABD’de sosyal kesinti politikalarına karşı geliştirilen protesto eylemleri, Türkiye’de Gezi direnişiyle ortaya çıkan kitlesel sokak direnişlerinin, referandum sonrası “HAYIR bitmedi, yeni başlıyor” şiarıyla tekrar sahne alması, kadınlar başta olmak üzere direnen halkların umutlarını büyüten Rojova direnişi, Fransa’da ve Yunanistan’da sık sık ortaya çıkan gençliğin sistem karşıtı eylemleri vb… şimdilik artçı depremler yaratsa da ileride fay hattına dönüşmesi kaçınılmazdır.
Bunun için mücadele eden, emek veren, direnen ve baş kaldıranların sesine ses, direnişine direniş katmak, biz işçilerin, emekçilerin ve tüm ezilenlerin asli görevi olmalıdır. 1 Mayıs’ta işçi sınıfının, emekçilerin, emeği görünmeyen kadınların, geleceği çalınan gençlerin, dili, dini, renginden dolayı ayrımcılığa uğrayanların, mülteci ve göçmenlerin seslerine ses olmak için alanları daha fazla doldurmalıyız…
- Yaşasın İşçi Sınıfının Uluslararası Mücadele Günü 1 Mayıs
- Biji Yek Gulan!
No comments:
Post a Comment