8 MART’TA ALANLARDAYIZ!
YENİ KADIN | 02 – 03 – 2014 | EMEĞİMİZİN İNKÂRINA, BEDENİMİZİN SÖMÜRÜSÜNE İSYANIMIZI BİR KEZ DAHA HAYKIRMAK İÇİN… 8 MART’TA ALANLARDAYIZ!
Erkek egemen devlet düzeni ve toplumsal yapı, kadını toplum içinde
bir birey olarak görmeyip; anne, eş ve ev kadını üçgeni içerisine
hapsederek toplumsal yaşamdan dışlamaktadır. Mevcut yasalarda çalışma
yaşamına katılımı noktasında hiçbir sorun yokmuş gibi görünse de, bu
üçgen içerisine sıkışan kadınların, toplumsal rolden kaynaklı çalışma
yaşamına katılmasının önünde aşılması zor barikatlar oluşmaktadır. Bu
durum; kadınların giderek artan biçimde, düzensiz (enformel), esnek
zamanlı, güvencesiz işlere yönelmelerinin nedeni olmaktadır. Böylece
sermayenin kârlarını katlayacak ucuz, itaatkâr, örgütsüz iş gücü
sağlanırken, aynı zamanda “işsizler ordusunun sayısının azaldığı”
manipülasyonu ile kitlelerin biriken öfkeleri törpülenmektedir. Bu
yöntem, üretimde istihdam edenler içinde de yoksulluğun büyümesine neden
olurken, yoksulluk kadınlaşmaktadır. Çünkü; kadınların “yararına” diye
zehirli şeker misali sunulan esnek çalışma sistemi, kadınlar için bir
taraftan sömürünün katlanması demek olurken, diğer taraftan ucuz iş gücü
olarak yaşlılık, hastalık veya malullük gibi risklere karşı korumasız
bırakmakta ve yoksulluğa itmektedir.Yüksek eğitimini bitirip bir meslek sahibi olsa bile, çocuk sorumluluğu genelde kadına ait olduğundan ve üretim alanlarındaki cinsiyetçi bakış açısından kaynaklı, kariyer konusunda da erkekle eşit şansa sahip değildirler. “Eşit işe eşit ücret” yasalarda yer alsa da, pratik yaşamda hiçbir yerde hayat bulmamaktadır. Örneğin Almanya’da kadınlar hâlâ aynı işte çalışan erkeklere göre % 23 daha az ücret almaktadırlar. Ayrıca eşi ile birlikte istihdamda yer alan kadınların %92’si en yüksek vergi grubu olan 5. vergi grubunda yer alır. Böylece istihdamdaki kadının maaşının önemli bir bölümü vergi olarak kesilirken, işsiz kaldığında, malüllük veya emeklilik durumunda bir kez daha düşük ücrete mahküm edilir.
Kadınlar yaşamın bütün alanlarında cinsiyet ayrımcı politikalara maruz kalmaktadırlar. Ekonomik kriz bahanesi ile verilen toplu çıkışlarda en önde kadınlar yer alır. Krizi önleme adı altında gerçekleştirilen sosyal hak gaspları sonucu, çocuk, yaşlı ve hasta bakımı; kadının omuzlarına yüklenip, kadın emeği ücretsiz gasp edilerek güvencesizliğe mahkum edilmektedir. Mutfaktaki yoksulluğu aile bireylerine belli etmemek için sihirbaz olmak yine kadınlara düşmektedir.
Dünyanın bütün coğrafyalarında kadına yönelik şiddet çığ gibi büyümekte, taciz, tecavüz, istismar günlük yaşamın bir parçası haline gelmekte, kadınlar katledilmektedir. AB’deki kadınların %40-%45 oranı işyerinde cinsel tacize maruz kaldıklarını bildirmektedir. Avrupa’da her gün toplumsal cinsiyete dayalı şiddet sebebiyle ortalama 7 kadın hayatını kaybetmektedir.
Fuhuş, Avrupa ülkelerinde sözde çıkartılan yeni yasalarla “engellenmeye” çalışılırken, hala devletler için en büyük gelir getiren sektörler arasında yer almaktadır. Uluslararası Göç Örgütü’nün verilerine göre; 25 AB ülkesinde, yaklaşık 700 bin kadın seks işçisi olarak çalıştırılmaktadır.
Getirilen yasalarla Kürtaj, çeşitli bahanelerle sınırlanıp, kadınlar istemedikleri doğumlara mecbur bırakılmaktalar.
Kadının kadın kimliğine bir de göçmenlik eklendiğinde, maruz kaldığı eşitsizlik ve sömürü üçe – dörde katlanmaktadır.
Tüm bu gerçeklikler kadınlar olarak bizi daha fazla mücadele etmeye zorunlu bırakmaktadır. 2014’ün 8 Mart’ını tacizden, tecavüzden, şiddetten, ayrımcılıktan, cinsiyetçilikten arınmış yaşam alanları yaratmanın bir aracı kılmak için, mücadeleyi ve dayanışmayı büyütelim!
Bu 8 Mart’ta da alanlarda;
kadınların, kadın olmaktan kaynaklanan sorunlarının görünür kılınması
ve kalıcı, uygulanabilir çözümler üretecek taleplerimizi haykırmak için
buluşuyoruz. Örgütlülüğümüzden aldığımız güç ile en geniş kadın
kitlesiyle; emeğimizin görünmezliğine, bedenimizin sömürüsüne “HAYIR”
diyerek isyanı büyüttüğümüz gün olsun 2014’ün 8 Mart’ı.
AHM-ATİK Haber Merkezi
No comments:
Post a Comment