meeting antiNATO nd antiBalkan's war in Greece promoved by KKEml with TKP/ML and CPm/ITALY partecipation
SELANİK’TE YUGOSLAVYA’NIN NATO TARAFINDAN BOMBALANMASININ 20. YILINDA ULUSLARARASI SEMPOZYUM
2 Mayıs 2019
13 Nisan’da Selanik’te, NATO’nun Yugoslavya’ya yönelik askeri
müdahalesinin 20. Yılı ve NATO’nun kuruluşunun 70. yılı vesilesiyle
YKP(m-l)’nin örgütlediği uluslararası sempozyum gerçekleştirildi.
SELANİK’TE YUGOSLAVYA’NIN NATO TARAFINDAN BOMBALANMASININ 20. YILINDA ULUSLARARASI SEMPOZYUM
Sempozyuma Türkiye’den TKP/ML, Yunanistan’dan YKP(m-l) ve İtalya’dan
Maoist Komünist Parti (İtalya) katılım sağladı. Gerçekleşen etkinlikte
sempozyum sunumları dünden bugüne NATO ve NATO’nun askeri-politik
karakteri ve halklara yönelik düşmanlığına dair vurgular yapıldı. Bunun
yanında balkanlar ve doğu Avrupa’ya yönelimi, Yugoslavya müdahalesi
üzerine tartışmalar yürütüldü.
İlginin oldukça yoğun olduğu sempozyum, Komünist ve devrimci
hareketlerin ezilen halklara ve uluslara yönelik emperyalist
saldırganlığa karşı ortak mücadele çağrıları ile sonlandırıldı.
TKP/ML’nin etkinlikte gerçekleştirdiği sunumun tam metni şu şekilde: YUGOSLAVYA KANLI COĞRAFYA VE EMPERYALİZMİNİN MÜDAHALESİNİN 20. YIL DÖNÜMÜ.
Yugoslavya, önce Berlin duvarıyla başlayan sonra Rus
Sosyal-emperyalizmiyle devam eden “sosyalist maskeli” Burjuva
diktatörlüklerinin bir domino gibi yıkılmasında en kanlı ve sancılı
çöküşü yaşamıştır. 1991’de “sosyalist maskeli” revizyonist
diktatörlüklerin en büyüğü Rus Sosyal-emperyalizmi çökerken, farklı
ulusları bir arada tutan çimento “proleter sınıf kardeşliği” argümanı da
kullanımı olan bir maske olmaktan çıkarılmıştır. Sosyalist maskeler
düştükçe, en çirkef ve çürümüş burjuva dünya görüşü ve çıkarları da
kendini azgın bir şekilde ortaya sermiştir. Fedaratif, konfedaratif
temelde bir arada duran bu revizyonist burjuva diktatörlükleri kendi
ulusal çıkarlarına uygun olarak siyasi egemenliklerini kurmaya
başlamıştır.
SELANİK’TE YUGOSLAVYA’NIN NATO TARAFINDAN BOMBALANMASININ 20. YILINDA ULUSLARARASI SEMPOZYUM
Rus-sosyal emperyalizminin “Sovyetler Birliği” temelinde duran yapısı
hızla ulusal devletler temelinde bir ortak anlaşmayla siyasi
“bağımsızlığa” kavuşmuştur. Lenin döneminde her ulusun özgürce ayrılma
hakkının Sovyet anayasasında garanti altına almasına dayanarak Kendi
kaderini Tayin etme hakkı tanınan uluslar ayrılmıştır. Burada bu
anayasal hak görece ulusal ayrışmalar da ve devletlerin
“bağımsızlaşmasında” daha az çatışmalı, az kanlı bir biçimde
gerçekleşmiştir. Ancak daha sonrasında Özgürce Ayrılma Hakkı tanınmayan
ve zorla egemen ulus sınırları içinde tutulan Rusya’da, Ukrayna’da,
Gürcistan’da bir çok ezilen ulus isyan bayrağı çekmiş ve kanlı
savaşımlara yol açmıştır. Çeçenistan bunun en bilinenidir.
1991 sonrasında Federatif yapılı “sosyalist maskeli” burjuva
diktatörlükleri içinde ulusal boğazlaşmanın en kanlısı yugoslavya’da
gerçekleşmiştir. 1991’de Hırvatistan’ın ayrılma talebine karşı egemen
ulus olan Sırplaer Yugoslavya anayasasını dayanak göstererek işgal ile
izin vermemiştir. Ancak ABD ve AB desteğiyle Hırvatlar kısa sürede
bağımsızlığını kazanmıştır. Yugoslavya’daki 7 devletli yapıda ayrılmak
isteyen her ulus Sırp egemenliğinin Yugoslavya anayasası ihlali
gerekçesi ile saldırısına uğramıştır. oldukça uzun sayılacak bir iç
savaş dönemi, daha sonrasında ise barbar NATO ordularının yarı-işgali ve
askeri saldırısı ile bu süreç tırmanmıştır.
SELANİK’TE YUGOSLAVYA’NIN NATO TARAFINDAN BOMBALANMASININ 20. YILINDA ULUSLARARASI SEMPOZYUM
Kuşkusuz 1991’de 1999’a kadar geçen sancılı ve kanlı ayrışma ve dağılmanın bir çok nedeni vardır. Ancak birinci neden,
ulusal sorunun bir iç sorun olmaktan çıkıp emperyalizmle ilişkili bir
dış sorun olmasıdır. Emperyalizmin ulusal soruna işgalci ve sömürgeci
emelleri ile yaklaşması ve bu bağlamda kışkırtan-işgal eden ve kendine
bağlı ve bağımlı bir Pazar alanı kuran yaklaşımı söz konusudur.
Yugoslavya bu açıdan ABD ve AB başta olmak üzere emperyalizmin ulusal
soruna bu yaklaşımının, Pazar alanı elde etme mücadelesinin önemli bir
alanı olmuştur. Özellikle 1990’larla birlikte böl-parçala-yönet
politikası tüm sürece damgasını vurmuştur. Kendine mutlak biat etmeyen
çok uluslu toplumsal yapılar ve özellikle “sosyalist maskeli” ülkeler
hedef yapılmış, bu politika incelikle AB ve ABD tarafından
uygulanmıştır. Bu şekilde “sosyalist” görünümlü yapının işçi sınıfı ve
ezilenler cephesinde Sosyalizme yabancılaşması için özel bir ideolojik
yaklaşımla sorun kaşınmış, tırmandırılmış ve kanlı bir savaşa zemin
hazırlanmıştır. Emperyalizm bu şekilde bir taşla iki kuş vurmuştur. Bir
yandan yeni Pazar alanları yaratmış kendine. Diğer yandan ise
“sosyalizmin” tüm itibarı revizyonist diktatörlükler içindeki bu sorunla
yerle bir edilmeye ve işçi sınıfı yılgınlaştırılarak sosyalizme ve
devrimlere güvensizleştirilmeye çalıuşılmıştır. Bu yönüyle sadece
enternasyonal proleterya değil dünya halkları ideolojik bir kuşatma
altına alınmıştır. Umutsuz ve yılgın, emperyalizme burjuvaziye biat eden
bunu bir kader gören yaklaşım kitlelere kabul ettirilmeye
çalışılmıştır.
İkinci neden ise, hiç kuşkusuz revizyonist burjuvazinin sosyalizmin
kazanımlarını gasp etmesi ve burjuva diktatörlüğünü sosyalizm maskesiyle
sürdürmüş olmasıdır. Yugoslavya 1948’den itibaren kapitalist yolcuların
etkili olduğu, burjuva dönüşümün ilk ve en erken gerçekleştiği ülke
konumundadır. Bir süreç boyunca sosyalizmden en hızlı geriye dönüş
burada inşa edilmiştir. Sosyalizm yerine kapitalizm, proleter çizgi
yerine burjuva çizgi egemen omuştur. Bu Ulusal farklılıkların
sönümlenmesine dayalı sosyalist politikaların değil, meta ekonomisine
dayalı kapitalizmle ulusal farklılıkların derinden ve sinsi şekilde var
olmasını sağlayan politikaların uygulanması ile sonuçlanmıştır. 1974’de
Yugoslavya’da Özgürce ayrılma hakkı “ulusal farklılıkların sönümlendiği
kaynaşmış Yugoslavya” gerekçesiyle anayasadan çıkarılmıştır. Aslında bir
burjuva diktatörlüğü olan Yugoslavya, sosyalist maskenin düşmesiyle
birlikte aslına dönmüş “görünümde” olanı terk etmiştir. Ulusal
burjuvalar kendi ulusların egemenliğini sağlamak üzere zemin bulmuş,
emperyalizmin kışkırtmasıyla birlikte dağılma başlamıştır. İşte bundan
sonrası çok uluslu diğer “Sosyalist maskeli” ülkelerden farklı olarak
kanlı ve iç savaş düzeyine evrilen çatışmalara dönüşmüştür. Bir yandan
farklı ulusların özgürce ayrılma hakkı Sırp egemenliği tarafından ret
edilmiş, diğer yandan emperyalizme dayanan diğer ulusal burjuva sınıflar
kendi sınırlarının hakimiyeti mücadelesine girişmiştir. Her iki burjuva
sınıfda işçi ve emekçileri kendi gerici bayrakları altında toplamayı
başarmış. Diğer uluslara karşı kanlı kıyımlara girişmiştir. Bu
kıyımlarda Sırp egemen burjuvazisi ise bayrağı önde taşımıştır. Ne adına
“Yugoslavyanın birliği”, “Sosyalizm” adına. Şovenizm, milliyetçilik bir
kez daha sosyalizm maskesine kanlı katliamlarla sarılmaya ihtiyaç
duymuştur.
Yugoslavya 2005’a kadar bu kanlı girdabın içinde yüzbinlerin kanının
aktığı, canının alındığı bir iç boğazlaşma yaşamıştır. Revizyonizmin
sürdüğü tarlayı, emperyalist gericilik istediği biçimde ekmiş ve tatlı
karları için kanlı ekinler toplamıştır.
İç boğazlaşmayı kışkırtan, diğer ulus burjuvalarıyla kirli ilişkiler
içine giren, vaatlerde bulunan, tatlı kar ve sömürü olanakları açan AB
ve ABD emperyalizmi 1999’da Kosava’da yaşanan durumu bahane ederek
Sırpıstanı aylarca bombalamıştır. Parçalanmış, 6 devlete bölünmüş
Yugoslavya’da yedinci devlet için bu kanlı bombalama bir zorunluluk ve
ihtiyaç olarak görünmüştür. Ama daha da önemlisi “tek kutuplu” dünyanın
inşa olduğu yaygarasında en güçlü ve son halka olarak Yugoslavya
bombalanması tercih edilmiştir. Bu şekilde Rusya’nın tam teslimi
amaçlanmış, küreselleşmeye dayalı emperyalist politikanın Asya ile en
güçlü bağlantı ve geçiş noktası, jeo-stratejik sahası teslim alınmıştır.
Balkanların teslim alınması Yugoslavyanın teslim alınmasına bağlıdır.
Buranın işgal edilmesi, istenilen düzeyde bir Pazar alanına
dönüştürülmesi ve mutlak bağımlı devletler oluşturulması Ortadoğu, Asya
yönelimi ve onun güvenliği içinde hayati görülmüştür. ABD, NATO
üzerinden gerçekleştirdiği bombalama, yarı-işgal ve askeri üs alanları
inşasıyla aynı zamanda gelişmekte olan AB’yi de denetlemek ve onun
egemnlik alanında kalıcılaşmak istemiştir. Ki bu ereğine de ulaşmıştır.
Balkanların paylaşımında Alman emperyalizminin önderliğindeki AB’ye
küçük pay ABD’ye ise büyük pay düşmüştür. Rusya’nın gözü önünde, onun
ses çıkaramayacağı şekilde gerçekleşen bu askeri saldırganlık ve
operasyonla adeta Rusya’nın kuşatılması içinde en büyük hamlelerden
birisi gerçekleşmiştir. ABD, Rus-sosyal emperyalizminin en etkili olduğu
alanları, en köklü tarihsel bağları olan eski “sosyalist” devletleri bu
işgal ile tam anlamıyla teslim almıştır.
Ki Sırpıstanın Nato tarafından bombalanması sonrası ABD yüzünü doğuya
daha güvenli şekilde dönmüş, Büyük Ortadoğu projesi için koşulların tam
uygun hale gelmesini sağlamıştır. Bu etki, güç ve yeni olanaklarla ve
hiç kuşkusuz belirleyen yegane “tek kutuplu güç” olma kibiriyle önce
Afganistan, sonra Irak işgali ile tüm uzak asya, ortadoğu ve Afrikayı
ekonomi-politikalarına uygun şekilde biçimlendirmek, Rusyayı tam
kuşatmak, Çin tehlikesini minimalize etmek için başlatmıştır.
NATO, Yugoslavya’ya yönelik saldırısını ezilen ulus olan Kosavaya
hamilik, Boşnakları korumak şeklinde gerekçelendirmiştir. Bu hiç
kuşkusuz yalandır. Emperyalizm bu ulusları kendine bağımlı, bu ulusların
burjuvalarını kendine uşak yapmıştır. Böl-parçala yönet politikası ile
ulusal düşmanlaşmayı körüklemiş, bölgeyi daha küçük devletler ile daha
kolay yönetilir bir biçime sokmayı amaçlamıştır. Bölgenin sosyal dokusu,
çeşitli emperyalist güçlerin tarihsel ve siyasal nufuz alanı ve etkisi
ABD’yi bu politikaya zorunlu kılmıştır. Bu şekilde ezilenden yana
görünen, mazluma destek sunan bir imaj oluşturmakta istemiştir. Ancak
Kosava’lı katil sürüsü UCK’lılar, gerici Boşnak burjuvazisinin
temsilcisi İzzetbegoviç en az sırp egemenleri kadar katliamlar
gerçekleştirmiş, emperyalizme bağlılık yeminleri ederek çeşitli ulus ve
inançlardan yugoslav halkının geleceğini karartmıştır. Bunlar ezilen
ulusları ve halkları temsil etmeyen gericiliğ, emperyalizme uşaklığı
temsil eden siyasi figürlerdir.
Hiç kuşkusuz Sırp egemen burjuvaziside Yugoslavya’nın birliği adı
altında gerici burjuva emellerini gerçekleştirmişlerdir. ABD ve AB
emperyalizminin böl parçala yönet politikasına karşı “mağdur” gibi
görünen, kendilerine “anti-emperyalist” süsü veren sahtekar gerici
burjuvalardır. Ulusal boğazlaşmayı egemenliklerini kaybetmemek için,
diğer ulusların özgürce ayrılma hakkını çiğneyerek bir başka gericiliğin
temsilcileri olmuşlardır. Kendi Pazar alanlarını kaybetmemek uğruna bir
savaşıma girmişlerdir. Bu yönüyle ABD ve AB politikalarıyla uyumsuz bir
duruma düşmüşlerdir. Ancak bu uyumsuzluk anti-emperyalistlik olarak
görülmemelidir. Bugün sırp burjuvazisi bu güçlere tam bir teslimiyet
içindedir. Gerçekleştirdikleri kanlı katliamlarla, diğer ulusların
özgürce ayrılma hakkını gasp etmeye çalışan gericilikleriyle tarihteki
yerlerini almışlardır. Emperyalist işgale direnmemiş, başka emperyalist
güçlerden medet ummuş, onlardan beklediğini bulamadığı noktada ise AB ve
ABD’ye karşı teslim bayrağını çekmiştir.
NATO’nun “anti-komünist” bir oluşum olarak kurulması ve 1991’de
sosyalist maskelerin düşmesiyle “yeni kimlik” tanımı yapmaya çalışma
sürecinde ilk saldırganlığı Yugoslavya olmuştur. 20. Yılına girdiğimiz
bu saldırganlık devamında Afganistan, Irak ve daha bir çok ülkeyle devam
etmiştir. Bugün, emperyalistler arasındaki çatışma olabildiğince
keskinleşmiş bir şekilde sürmektedir. NATO yaklaşık 70 yıllık
katliamlarına bugünde devam etmektedir. 20 yıl önce binlerce Yugoslav
vatandaşını, körüklediği bir iç savaş sonrası “kurtarıcı” rolüyle savaş
uçaklarıyla katletmiştir. Bugün o askeri saldırı ve işgalin bölgede
tatlı karı ile karnını doyurmaktadır. Ancak halkların hafızasında
emperyalizmin bu askeri saldırısı ve işgali dipdiri durmaktadır.
Kuşkusuz emperyalizmle mücadele, en tutarlı mücadelenin Kpomünistlerle
örgütlenmesi durumu bu hesabın tam ve kesin kapanmasına olanak
verecektir. Kaybedilen devrim ve sosyalizm Marksizm-leninzim-Maoizmin
yol göstericiliğinde örgütlenen komünistler ve partileri tarafından
yeniden ve daha şanlı bir şekilde bu çoğrafyaya getirilecektir.
Emperyalizmin kanlı ve kar amaçlı saldırılarının hesabı da ancak tam
anlamıyla o zaman sorulacaktır.
No comments:
Post a Comment